Olmuyorsa zorlama. ‘Ama şunlar, şunlar, şunlar çok uyuyor…’ gibi cümleleri kendini inandırmak için söylediğinin farkına var. İnsan en çok kendisine yalan söyler. Karşıdakini kandırdığını sansa bile tek kandırdığı kendisidir. Aslında görünen, inanılmak istenilen, o 1 parçalık boşluğu doldurma hissinin insana ‘yeterli’ hissettirmesi, anlık da olsa… Halbuki çok kocaman, muhteşem enerjilere sahibiz. Ve o 1 parçalık boşluğu öyle güzel ‘1 parça’ doldurur ki izin versen… Sana yaramayan enerjilerin hayatından çıkmasına izin verdiğin andan itibaren karşına çıkacak güzelliklere şaşırırsın. Onlara tutunursan, bağlanırsan, gitmelerine izin vermezsen eğer; zihnine, ruhuna ve bedenine zarar vermeye başlarlar.
Dikkat et, her insanın yüzünden okunur sahip olduğu hastalıklar. Sadece hastalık olarak adlandırmaya gerek yok tabiki. Mizaç dediğimiz şeyde gizlidir o kişinin karakteri. Mesela kaşlarını sıklıkla çatan kişi içinde kendisine belli bir konuda belli bir zamanda kızmış kişidir. Çoğu farkında bile değildir öyle bir kızgınlığın var olduğundan bu arada… Ya da mesela dudak kenarları aşağıyı gösteren kişiler ne denli içsel mutluluğa sahiptirler?
Bir düşünsene sahip olduğundan daha iyisi var. Senin için ‘en iyisi’ orada bir yerde var! Ve sen diyorsun ki ‘yok ya böyle iyi…’ Bu konfor alanı tehlikeli bölge işte. Gerçekten konforlu mu sence?
İstemeden yapılan her iş titreşimi düşürür. Gönlünden ne geçiyorsa, canın ne istiyorsa onu yapabilmek lüks değildir, olması gerekendir. Doğamızda zorlanmak; gelişim göstermemiz için mantıklı olabilir. Onu da ‘zorlanmak’ olarak görmezsek; ders olarak görürsek aslında böyle bir tanım da kalmaz ortada. Öyle değil mi?
Doğamızda akışta olmak vardır. Sağlıklı olabilmek için hem zihinsel hem bedensel hem de ruhsal olarak; anda kalmak ve akışta olmak…
Gelene ‘evet’ demek yeni kapılar açar. ‘Bakalım bu bana ne öğretecek?’ araştırmacı tavrıyla başlamak her zaman yeni şeyler öğrenmeyi sağlar.
Derler iki; yüksek titreşen insanlar gelene ‘hayır’ demez. Bu nerelerde geçerlidir peki? Çoğumuzun alışkın olmadığı bir durum, biliyorum. Hele ki yetiştirilme tarzımızda önce kendimizi düşünme eylemi ‘bencillik’ olarak algılatıldığı için temelde sağlıklı ilişkiler yürütemeyenlerimiz çoğunlukta. Şunu bilmeliyiz ki, eğer bir durum ya da kimse sana, senin öz benliğine, zarar verecek şeyler yapıyorsa senin kendini korumak ilk görevin. Sahip olduğun nefese, bedene, ruha saygından bunu bir görev gibi adlandırabilirsin.
Yoga zihninde de vardır bu. Öz benliğe zarar verecek şeylerden kaçınmak. Her türlü fiziksel bağımlılıklar, ruhsal veya duygusal bağımlılıklar ve durumlar da buna dahil.
Nerede ‘hayır’ nerede ‘evet’ demenin formülünü çözersen sana gelecek olarak güzelliklerin tadına varabilirsin. Mesele bir konu hakkında dua ettin ya da niyette bulundun, zaman sonra karşına bir takım işaretler, fırsatlar, kişiler çıkmaya başlar. Açık zihinle farkında olarak en basitinden ‘bakalım bu nedir?’ dersen faydalarından yararlanmaya başlarsın. Çünkü o kanalı açmış olursun ve enerjisi sana akmaya başlar. Biliyorum biraz karışık gelmiş olabilir. Deneyimledikçe ‘VOV!’ anlarını paylaşmanı isterim benimle :)
O soruyu sorabilirsen ne ala… ‘Bu durum, şimdi bu şartlar altında karşıma çıktıysa vardır bir anlamı…’ diyorsan bendensin sevgili okur. Sorular sordukça devamı gelir ve istisnasız her zaman yeni bir bilinç düzeyine eriştirir seni.
Dene ve gör; bundan daha iyi nasıl olur?
O 1 parçanı olması gereken parçayla eşleştirmen dileğiyle, ışılda…
Yorumlar