top of page

FUN!


Üniversite 3. Sınıftayken telefonumun ekranına bir illustrasyon çizip koymuştum. Merkezinde FUN yazıyordu. Bu bana 'oğlak burcu kuralcı ve katıdır' kodundan sıyrılmama vesile oldu. Ne zaman ki bir arkadaşım hadi bir kahve içelim öyle dağılalım derdi ben önce telefonumda saate bakardım. Eve gideyim ve planladığım plana uyayım diye. Ne zaman ki bu FUN illustrasyonunu koydum ekranıma, her teklife bir değerlendirme şansı verdim ve o kahveyi içip gittim evime. Bu bana ne kazandırdı?


Kendime yeterli zamanı ayırmadığımı fark etmiştim. Okul, ev, kumaşçı, kırtasiye derken sadece plan yaptığım arkadaşlarımla buluşuyordum. Aşırı planlı olmam sayesinde ajandam hiç boş kalmazdı. Ve tabi hiçbir plan, bir diğeriyle çakışmazdı... Kusursuzluk, mükemmelliyetçilik gibi aşırı sıkan huylarımdan arınmak istedim çünkü çok katı duygulardı bunlar artık. Zaten çok disiplinli büyümüşüm, e öyle de gitmek zorunda mıydı? Hayır... Bunu değiştirecek olan kimdi? Kendim. İstedikten sonra her şey değişir, evet.


Önce insanların bana yaptıkları yorumları ele aldım. "Hiç eğlenceli değilsin" top 10'da 23 yıldır 1 numaralı eleştiriydi. Eğlenceli nasıl olunur bilmiyorum ki? Bir de gerçekten şehre göre ve insanlara göre eğlence anlayışı değişirken benden nasıl bir eğlenceli tavır bekliyorlardı anlamıyordum.


Çocukluğum Marmaris'te geçti ve barlar sokağını lise mezuniyetimde falan gördüm... Normalde 15-16 yaşındaki gençler başlarlar bara gitmeye. Ben pek meraklı değildim. E içkiye de meraklı değildim haliyle diğerleri gibi mekana gitme alışkanlığım olmadı.


Üniversite için İstanbul'a geldim. E burada da gençler hep içiyor? Ben öyle bir alışkanlığa sahip değildim işte bir iki bira tamam Sinem artık eve gitmeli... Asla mesela dışarda sarhoş olmadım. Başım dönse de çaktırmazdım çünkü Sinem eve tek başına gidebilmeli / cat walk bitchez!

Sonra bir de İtalya dönemim oldu tabi. Onlar gerçekten anı yaşamayı biliyorlardı şimdi yalan yok. İstanbul'daki gençler biraz daha farklılardı, İtalya'dakiler mekan ve dış görünüş unsurlarını umursamazlardı. Nasıl rahatlarsa öyle giyinir, nerede gerçekten eğleniyorlarsa oraya giderlerdi. En azından benim çevremdekiler bu tipte insanlardı koca İtalyan gençliğini tanımadım tabi. İstanbul'u anlatmama gerek yok, görüyorsunuz. İtalya'da da şaşırmadım, yine aynı tepkileri çok duydum... "Biraz spontane olsana, eğlenmene bak" bababababababa! Eğlenmek? Kiiimm ben mi? O ne, o ne?! Biri bana söylesin vallahi deneyeceğim ya yeter artık! 😬


İstanbul'da eğlenmek benim çevremdekilere göre içki içip dağıtmak efendime söyleyeyim, bara gidip dans etmek falandı. E ben zaten her gün dans eden biriyim bunun için bara gitmeye hiç ihtiyaç duymadım. Anca böyle yılda 2 kez falan. O da zaten İstanbul'a döndükten kısa bir süre sonra bitti. Artık ortalık sakin değildi. Sinem huzursuzdu.

Yükselen burcum yengecin bana verdiği yetkiye dayanarak ev kuşu oldum. Okul, projeler, Nişantaşı'nda kahve, tamam. En büyük lüksüm Nişantaşı semtine yakın oturmamdı.

Yıl oldu 2015 tabi bu arada... O illustrasyonu çizmem gerektiğini hissedip Adobe Illustrator başına oturdum: FUN.


Bitti zannettim ama asıl şimdi başlıyordu. Ne zaman bunu görsem içimdeki çocuk Sinem "Hadi Sinem yapabilirsin! Eğlenceli bir şeyler yapablirsin!" dedi😂 Küçük Sinem'e bak sen. Yıllarca susmuş susmuş tam Tove Lo 'Cool Girl' şarkısını yapmış, konuşmaya başlıyor. Durur muyum? O zaman dans!


Önce ailemden gelen 'dışarı çıkarsan şu olur bu olur, şu saatte dönmelisin, egüvenli, dışarısı değil' gibi lafları bir temizledim aklımdan. Kendi alanımı güvenli kılmaya çalıştım. Zaten annem de eskisi gibi sıkmıyordu. Sadece nereye gideceğimi söylüyordum ki bir şey olursa falan haberi olsun, empati kurmak önemli. Anne bu merak etmek onun hayat felsefesi. Bir de tabi eve dönünce "Evdeyim" mesajını atmam zorunluydu. Bak ya hala kuralcılık içindeymişim görüyor musunuz? Çünkü annem de oğlak 😂👍🏻


Gözlerimi biraz daha açtım dış tehlikelere karşı. Sonra party hard!


Ne hard'ı anacım? Kuzu kuzu proje yapıp, okula gittim. Gündüz saatlerinde çılgın atıp akşamları projelerimi yapıyordum. Ne kadar geç yatarsam yatayım sabah 9 dersine geç kalmazdım. Eğlenmeyi kendimce öğrendim. O da şöyle:

-Kendime dinlenmek için boşluklar tanıdım.

-Planlarım haricinde spontaneliklere yer verdim ama planlarımı da aksatmadan. (İdeal çocuk örneği resmen ayol! Anneler okuyup çocuklarına kızmasınlar sakın. Bu gerçekten içten gelen bir şey. Anne sınırlandırırsa hiç hoş şeyler olmuyor.)

-Yorulduğumda, 'yoruldum' deyip mola verdim. Proje başında olsam da ya kısa süre uzandım ya da uyudum.

-Planlar ve projeler için stres yapmadım çünkü her şey olacağına varıyordu zaten.

Ayrıca yaşım 24'tü! En keyifli zamanlarımda dırdır yapan bir hocayı kafama takmamalıydım!

Dedi bölümünde okulunu en çok seven ve okul dergisine röportaj veren öğrenci...


Kuralcılığınız sizi sınırlandırmasın. Eğlenme anlayışınız da tamamen sizin keyfinize kalmış.

Kendinizi severek hareket edin, sevgiyle ışıldayın~


41 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Dile Kendinden Ne Dilersen!

Yoga; tüm bildiklerinin çok da bilmekle alakalı olmadığını anladığın an başlar. Nasıl mı? Sanıldığının aksine, yoga sadece dışarıdan bakıldığında zor gibi görünen hareketlerin yapıldığı bir spor ya da

bottom of page